Stefan Zweig - Mecburiyet romanı yorumu

Stefan Zweig kitap yorumu , Stefan Zweig - mecburiyet romanı yorumu , Stefan Zweig - mecburiyet romanı eleştirisi , Stefan Zweig - mecburiyet romanının tahlilini bu yazımda sizler için derledim. Keyifli okumalar…

28 Kasım 1881 tarihinde doğan Avusturya- Macaristanlı yazar Zweig , 22 Şubat 1922’de eşiyle beraber intihar ederek bize böyle güzel eserlerini bırakmıştır. 

Yaşamı boyunca 1. Ve 2. Dünya Savaşlarına şahit olan Zweig , bunu eserlerine de yansıtmış savaşın arka planlarını , psikolojik yansımalarını ve tahlillerini , savaş karşıtı duygularını eserlerine de bir hayli fazla yansıtmıştır. Bunun en net örneklerinden biri de bugünkü yorumlayacağımız “mecburiyet” romanıdır.

Yazar “mecburiyet” eserini ilk önce “Firari” olarak tasarlasa da eser daha sonradan “mecburiyet” adını almıştır. 

Kitapta Ferdinand ve Paula isimli iki karakter vardır bunlar karı - kocadır. Ferdinand entellektüel bir şahsiyettir , ressamdır. İki eş İsviçre’de  ülkelerindeki savaştan uzak sakin bir hayat yaşamaktadırlar. 

Kitap karlı bir günde mavi gözlüklü bir postacının sislerin arasından gelip bir mektubu Ferdinand’a uzatmasıyla başlar. Ferdinand’ın postayı alması ve o gün de İsviçre’nin sisli olması Zweig’in psikolojiyle doğayı usta işi özleştirmesinden başka bir şey değildir. 

Mektupta yazan Ferdinand’ın ülkesine asker olarak çağrılmasıdır. İşte burada tezatlıklar, Ferdinand’ın kendisiyle muhasebe etmesi başlamaktadır.

Özgürlük mü yoksa mecburiyet mi? , birey olma mı yoksa devlete kul olma mı? , aşk mı devlet dayatması mı ? , makina olmak mı yoksa ruhunu insanlığını ortaya koymak mı? 

Kitap , Ferdinand’ın entellektüel bir kişilik oluşu , karşısında gördüğü devlet gücüne karşı olan psikolojik savaşını içeriyor. Karışı Paula ise bu sırada bir kadın olarak eşine ruh , heyecan veriyor . Onun makina olmasına müsaade etmemeye çalışıyor.

Bu bir hikaye değil bu bir sosyolojik tahlil , aforizma bir psikolojik analizdir.

Ferdinand kendi iç hesaplaşmalarının ardından boyun eğmeye karar verir. Entelektüel kişiliğimiz sabahın erken saatlerinde trenin kendisini alması için tren istasyonuna gider ancak  karısı Paula hiç uyumamış Ferdinand’ın kendinden farksız  bir diğer makina olan tren istasyonunda onu beklemektedir. 

Karısının engel olmasına rağmen Ferdinand trene biner. Vardığında Ferdinand son kes zihnindeki tüm olayları süzerek , karar verme mekanizmasını son kez çalıştırarak bu gidişe engel olur ve elindeki kağıdı parçalar.  Mecburiyetten kurtulmanın hafifliğiyle evine döner ve yine karısı Paula’nın ellerini tutmaya devam eder. 

Bir insanın iradesi nasıl ortadan kalkar , iradesi olmayan toplumun boynuna nasıl tasma takılır , mecbur tutulduğu yere nasıl sürüklenir işte Zweig bunları savaşın karanlık yüzüyle beraber sindire sindire satırlarında işlemiş.  

Kitaptan bazı alıntılar :

“İçinde bir şeyler hayır diyorsa sen de hayır demelisin.”

“Seni kullanmak , istediklerini yaptırabilmek için aklını ele geçirdiler”

“Vatan omun için artık daha çok bir hapishane bir mecburiyetti.” 

“Ve sizler korkak olduğunuz müddetçe onların gücü hep var olacak.”

“İnsan kendini kaçak hissettikten sonra hiçbir yerde Özgür değildir ha içerde ha dışarda…”

“İtiraz etmeyen , karşı koymayan herkes suç ortağıdır.”

“İtaat ettiğiniz müddetçe sizler bir kölesiniz . İçinde bir yerler hayır diyorsa sen de hayır demelisin.”

“Hiçbir şeyin birine bağlı olmak kadar insanı hayata bağlamadığını hissettim.”

“Ben sanıyordum … sanıyordum ki ben de senin dünyanın bir parçasıyım.”

“Sen nefret ettiğin bir şeye teslim oluyorsun ve bunun için istemeye istemeye hayatını feda ediyorsun. Eğer hayatını feda edeceksen neden bunu sevdiğin be inandığın bir şey için yapmıyorsun?”

Benim kitaba puanım 7/10. Siz kitabı okudunuz mu , kitap hakkında düşünceleriniz neler ? Kitaba puanınız kaç? Yorumlarda kitapseverler olarak beraber buluşalım ☺️ 

Herkese iyi okumalar dostlar ! 

İnstagram : https://instagram.com/_turgay_caglar_?igshid=MzRlODBiNWFlZA==